16 Mayıs 2009 Cumartesi

cesur kuşku ve bıkkın balkon

Küçükken izlediğim dizileri hatırladım. TRT-1de öğlenleri okuldan gelince izlediğim bir dizi vardı. Haluk bilginer ile aşkın nur yengi oynardı. Dizi 10 bölüm filan çekilmişti. Amatör antrenör cesur ve aşkı iclal. Hal müdür Burak sergen e karşı cesurca savaştı cesur. Sonrasında yayından kalktı dizi. Niye kalktı bilmiyorum. Ama magazin basını diziyi Zuhal Olcay'ın aşkın nur yengiyi kıskandığı için kaldırttığını öne sürdüler. Oysaki haluk bilginer ile Zuhal Olcay arasındaki aşkın taa liseden başladığını ve yıllardır sürüp gittiğini anlatan bir mektup dolaşıyordu piyasada. Zaman işte çok çabuk geçiyor. Dizi çekileli tam 8 yıl olmuş. Nasılda hızlıca geçivermiş zaman.

Lise günlerimi hatırlıyorum da bir tatlı telaş peşinde koşuşturup duruyormuşuz. Tek amacımız saçma sapan bi sınavı kazanıp iyi bir yerde okumakmış meğerse. Çocukluğumuzu ya
şayamadan sokakta akşam ezanlarına kadar top oynayamadan büyüsek kaç yazar.

Gecenin bilmem kaçı uykusuz gözler içilmeyi bekleyen soğumuş ucuz kahve. Yer lambası odamı aydınlatıyor ve bir yandan da ısıtıyor içeriyi. Serin bir Ankara gecesinde pencereden şehri dinliyorum. Bugünlerde çok faz
la siren sesi duymaya başladım. Ya da sirenlere duyarlılığım arttı. Bilemiyorum ama artık sinirimi bozmaya başladı siren sesleri. Ben küçükken ayda yılda bir duyardım , küçük memleket olunca fazla öttürmezlerdi o sirenleri. İnsanın içini tedirgin eden bi frekansta kulakları patlatırcasına acı acı çalmak….

Kaçarak geldiğim bu şehir tekrar sıkmaya başladı beni. Sınavlar faturalar insanlar… hepsi ayrı bir dert ve insan YETER ULAN Bİ GİDİN BAŞIMDAN diyor. Atıp bi köşeye tüm
dertleri uyumak istiyorsun bu seferde sirenler uyandırıyor seni.
Kuş sesiyle uyanmak istiyorsun bir sabah da . kuşlar da uyandırıyor beni ara sıra ama sinirle uyandırıyor onlar da. Karga mı ağaçkakan mı olduğunu anlayamadığım bir kuş pencereye konup garip garip ötüyor. Özellikle de Pazar günleri ötüyor. (Serçelerin cikciklerini özledim ) ister istemez
uyanıyorsun kuş sesiyle ama sinirle...

Bi de balkonumu özledim evimdeki.
Asma yapraklarının güneşten koruduğu güllerin ve her yıl dikilen mevsimlik çiçeklerin renk kattığı balkonumuzu özledim. Sabahları güneşten ısınan duvarına öğleden sonra yaslanınca uyumamak için kendimi zor tuttuğum balkonumuz ah ah yaz gelse de sınavlar bitse de evime geri dönebilsem. Yoldan geçenlerin dik dik bakmasını bile özledim. Komşuların laf atıp seni uyutmaması bile güsel bir şeymiş şimdi anladım.
Burada balkonu kediler işgal etti. Açamıyorum kapısını açsam biliyorum ki hapşırmaktan öleceğim. Nasıl bıraktıysak kışa girerken öyle duruyor. Acil durum için hazırlanmış pet şişeler ve içinde çamurlu Kızılırmak suyu. Çamuru çökmüş altına ama hala sapsarı…

Buradaki komşular da görseler seni balkonda; bırak laf atmayı çevirip kafalarını bakmazlar bile. Ama yan komşumuz daha sevecen daha iyimser bir teyze. O muhakkak hal hatır da sorar. 45 yıllık bir apartmanda otur
duğumu öğrendiğimde geçenlerde büsbütün sogudum buradan. Artık gitmek gerek dedim içimden yavaştan toparlanmaya da başladım çaktırmıyorum kimseye ama gitme vakti çoktan gelmiş.

Oooo saat de epey olmus uyusam iyi olacak yoksa uykunun en tatlı halinde kuşlar gelecek yine . güsel bir cumartesi sabahı olsun istiyorum. Uykumu alayım. Kahvaltımı yapayım ve medeni usul hukukuna kaldığım yerden devam edeyim istiyorum. Akşamda çalıştığım dersin
vermiş olduğu haklı gururla evimden çıkayım bir Kızılay yapıp deşarj olayım istiyorum.
belki eskilerden bir iki dostu görürüm belki de görürüm ama görmezden gelirim.Belki pazartesi günü gördüğüm kızı tekrar görürüm. Bilmiyorum yarın olsun hele de bakarız duruma göre hareket ederim artıkın.

02,40 cumartesi olmuş..

Hiç yorum yok: