27 Mart 2009 Cuma

gidersen...

Gittin ve bitti işte bizim hikayemiz. Bu kadar basit miydi yaşananlar ve anılar. Tek kalemde silip atmak bu kadar kolay mıydı? Bir gün çıktın karşıma ve yine bir gün çekip gittin. Umursamaz tavırların çekilmez kaprislerini de alıp götürdün yanında. Şimdi mutlusun. Ya da öyle görünüyorsun. Ama biliyorum ki beni hatırlıyorsun. Günler geçip gitse de zaman hızla devrilse de bi yerlerde bi zaman olacak ve karşına çıkacağım günü hayal ediyorsun belkide.


Çekip gittiğin gün kendimi hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim. Öldükten sonra yaşanan huzura çok benziyordu bu belki de. Uyudum uyandım. Kustum uyudum uyandım yine kustum. Kedileri gördükçe hapşırmaya başladım. Severdim kedileri seni sevdiğim gibi. Ama artık kedileri de sevmiyorum. Çünkü nankör çıkıyor tıpkı senin gibi. Alıştım yalnızlığa ve sensizliğe.
Barış olmasın hayatımda savaşla da yaşamayı öğrendim ben. Gülüyorum artık keyifle neye güldüğümü bildiğim için. Ve yine keyifle ağlıyorum neye ağladığımı bile bile…


Aylar geçti üzerinden içimde garip hisler var ve duygusuzlaşmış bir insan olarak şimdi memleketimdeyim. Ankara’nın soğuğundan indiğimde sabah ayazı yüzüme vurdu ama alışmıştım. Çünkü Ankara soğuktu. Gözlerim seni aradı bulamadı tabi. Benim için değil ama gözlerim için bir hayal kırıklığıydı bu. Eskiden balkonunda köstebek pasta yediğimiz evin önünden geçerken yine aradı gözlerim seni baktı kaldı öğlece. Ve yine sen yoktun. Güneş doğmadan memleketin üzerine, indim servisten ve yürüdüm. Soğuk ama temiz memleket havasını çektim ciğerlerime üşümeden umarsızca. Islaktı yollar belli ki ağlamıştı gece; sokaklara…



Aynı şehirde nefes aldığımızı düşünerek daha çok nefes aldım dün sabah. Verdiğin nefesi içime çekerim belki diye şehirde bütün havayı çektim ciğerlerime. Ama nafile çünkü sen çoktan ayrılmışsın bu şehirden.

Az kaldı bende kurtuluyorum artık memleket havasından. Kum saatindeki taneler daha hızlı düşüyor artık. Senden önce olduğu gibi senden sonra da değişen bir şey yok hayatımda. Rutin monoton boktan yaşam yakamı bırakmıyor. Gittikçe gidiyorum ama tünelin sonunda ışık hep uzakta hep uzakta…



Jehan barbur dan “gidersen” i dinliyorum şimdi şuursuzca. Bilmem kaçıncı dinleyişim bu ama her defasında daha çok şey hissediyorum sana karşı… söküp atamadığım her gün için bir çivi çakıyorum bedenime ve sonrasında o çivileri söküyorum belki çıkarsın diyerekten. Bir ilacı bir çaresi olmalı bu kadar sıkı bu kadar inatçı bir şeyden kurtulmanın.



gidersen bana da bir dengini yolla

dinerse gözyaşın beni de ağla


arkanda beni bırak gönlüme aldırma

Hiç yorum yok: