4 Ağustos 2009 Salı

gök, üstad sana emanet..

'bu yol bizim yolumuzdur
gidip geri dönmemek var
sıra kimde belli olmaz
geri dönüp görmemek var. '


ayın ilk günü, vakit gece. aylardır yağmur düşmemişti kasabaya. buzlu içeceklere alışmıştık oysa biz,
şimdi ortalık kahve tadında buram buram. ufacık bir bahçeye bakan yüksek bir balkondayım, antenlerden
çatıların turuncu kırmızılığını kaybettiği bir manzarada aynı zamanda; bulutları görebilmek asıl zevk.
ne yazık ki, kağıdın ilk satırlarında kalemi yeniliyorum. biliyorum ki, şakır şakır yerine patır patır yağmurun
düştüğü bu yaz gecesinde çok şey yenileniyor, direnmiyorum. misal, göktanrı kızmıyor bize, şimşek çakmıyor.
bu gece, çok sevdiğim hırkamı üzerimde görüyorum. mutluluk.

aslında birgün, biri yağmuru anlatmalı bize. ve nasıl iki yüzlü olduğunu kasaba insanının. kahkahalar duyuyorum evlerden,
insanların keyfi yerinde. sonbaharda, yağmur sıkıyor bu kasaba insanını, yaz akşamında ise özletiyor kendini küçük
bir ürpertiyle. gökyüzüne bakıyorum, bulutlar çekiliyor. bir dost anıyor adımı çok uzak bir bozkırdan, biliyorum.
biliyorum ki, onun da kasabasına yağmur düşüyor. unutma üstad! bu gece göğün rahmi temizleniyor.

bir sigara yakıyorum. elimin gölgesi kağıda düşüyor. en sevdiğim. ve ışık yeniden, sevdiğim üzere sağdan
vuruyor, aydan yansıyan ortalarda yok. ışıklı pencereleri de sayıyorum, hep biri eksik çıkıyor, göğün
en tepesinden geçen uçakla avunuyorum. bilirsin üstad, eksik olmaz kasabamızdan uçaklar. ve kısa
zaman içinde uçmaya özlemin, aktarmalı bir uçak içinde son bulacak. sen göğün en tepesindeyken, ne önün
ne arkan olacak. geriye bakmak isteyeceksin biliyorum, cebi delik zaman, sana birşeyleri unuttuğunu
hatırlatacak. bir damla yağmurdan huzur ummak, bir nefes sigara tadı bırakacak dimağına; sen olduğun
yere ait değilsin. yarın, sen giderken, göğün rahmine kurtlar dolacak.

sevdiğimiz gök, sanırım artık bize pek çok şey bağışlamayacak. korunduğumuz öfke, hücrelerimize gram
gram, taşarak sızıyor, çaresiziz. kimsesiz olmasak da, kimsesiziz işte, aşikar olan yalnızca var olduğumuz,
neye kime varız, meçhul. kasabanın göle bakan değil de, denize nazır kıyısındaki bilge kadar olacak
ömrümüz, maçka'nın saçları kadar ise beyaz olmayacak. el yazımız sadece kağıtlarda kalacak misal, ne
yapalım; hint fakiri rüyamızın ekmeği umudun saltanatı, ütopyamızda cumhuriyet kurulana kadar.

sonunda karanlığa büründü kasaba sebepsiz, şehirde bir şeyler yolunda gitmiyor. belki de, yağmura
hasret pompalanan yürekler, onu aydınlığa layık görmediler. bense, apaydınlık bir kağıttayım.
bazen,
bir gemi yapasım geliyor, aydınlığın beni ele vermesinden korkuyorum.


yağmur, 01.08.09 02.20

"yağmurdan alıntıdır."

Hiç yorum yok: