1 Eylül 2008 Pazartesi

ah güzel istanbul



Gündüz çorbacı gece meyhaneci Rıfkı'da sabah saatleri... Uykulu uykulu, esneyerek çorbasını içer, ama daha çorba bitmeden yakar kibritiyle sipahi sigarasını ve başlar kim olduğunu bize anlatmaya:

“bendeniz Haşmet ibriktar oğlu, dedemin dedesi Osmanlı sarayında ibrikçi başıymış. Dedem paşa, amcam süferadan, babam da zengin bir hovarda, hem de tüccar. Beylerbeyi’nde bir yalıda dünyaya gelmişim. Validem daha ben bir yaşındayken yakışıklı bir zabitle kaçmış. Peder, içkide iki hanı, bir koca köşkü yemiş, bitirmiş. eh, servetin geri kalan kısmını da; ayıptır söylemesi biz batırdık. Tüccarlığın bir zamane sanatı olarak inceliklerini kavrayamadığımızdan birkaç işten anlamazın aklına uyup, birkaç madrabazın eline; çevirsinler diye para bıraktık. ah, iflasla beraber yalıyı da sattık. bir çul artmamacasına geriye kalan ne var ne yoksa; hepsini dağıttık. Şimdi çok rahatız elhamdülillah. Mütevazi bir meslekte karar verdik, geçinip gidiyoruz.

Efendim, mesleğim seyyar fotoğrafçılık. Ha, başka bir iş yapamaz mıydım? Yapardım tabii, ama kendi başıma buyruk olmak istedim; yani öyle iki - üç kuruş için hürriyetimi satmak istemedim ya...
(okkalı bir esneyişten sonra) kalkmalı, akşamda bir fazla kaçırmışım ki sormayın...”


1966 yapımı bir Türk filmdir. Senaryosunu Safa Önal ve Ayşe Şasa 'nın yazdıkları filmi Atıf Yılmaz yönetmiş, başrollerinde Sadri Alışık ve Ayla Algan oynamışlardır. Filmin müzikleri Metin Bükey'e aittir. Filme San Remo'da 10.Uluslararası Bordighera Gülmece Filmleri Şenliği 'nde "Gümüş Ağaç" ödülü verilmiştir.
Bu yapıt İstanbul’un el değmemiş halini günümüze taşımaktadır. 'Artist' olmak için köyünden kaçan bir genç kız ile alkolik bir sokak fotoğrafçısının öyküsünü anlatır. İbrikçi zadelerden Haşmet(Sadri alışık) ile İzmirli gecekondu güzeli Ayşe’nin(ayla algan) İstanbul Sultanahmet’te fotoğraf münasebetiyle tanışmalarıyla başlar film. Haşmet, kuşaklar boyu İstanbul'da yaşamış güngörmüş bir ailenin çocuğudur. Yıllar geçtikçe değişen çağa ve çevresine uyum sağlayamamış, çalışmayı da pek sevmediği için ailesinden kalan servetini peyderpey kaybetmiş, eskiden oturdukları yalının harap bahçesinde bir gecekonduya sığınmış, bildiği tek iş olan sokak fotoğrafçılığı yapmaktadır. Gündüz kazandığı parayı akşam meyhane olan sabah çorbacı olan Rıfkı’nın mekânında yer bitirir. Balıkçı arkadaşı figüran arkadaşı ve bakkal ile birlikte bir ekiptir.

Aslında Haşmet bütün bunları filmin başında başlar anlatmaya. Alaylı bir dilde kendinden de bahseder. Ayşe İzmirli bir gecekondu güzelidir. Küçüklükten beri artist olmak rüyasındadır. SES mecmualarından nasıl artist olabileceğini öğrenir ve bir sokak fotoğrafçısına poz verir. İşte o poz Haşmet ile Ayşe’nin arasında bir elektriklenmeye yol açar. Spontane gelişen bu olayın ardından Haşmet; Ayşe’yi aramaya ve bulduktan sonra da kollamaya başlar. Yalnız ve saf kıza acıyan Haşmet onu gecekondusuna getirir ve sokakta kalmaktan kurtarır. Günler geçtikçe Haşmet bu saf ama iddialı kıza yakınlık duymaya başlar, ancak bu arada bir rastlantı sonucu Ayşe gerçekten ünlü bir şarkıcı oluverir ve Haşmet'ten kopar
Sadri alışık’ın ağzından eksik etmediği SİPAHİ sigarası ile sofrada mutlaka yeri olan YENİ rakının filme kattığı hava oldukça ilginçtir. İstanbul da 1960larda yaşamın ne denli güsel olduğu daha filmin başındaki boğaz gezintisi ile gözler önüne serilir.


Ah güzel İstanbul, benim sevgili yarim

güzelliğin aksetmiş boğazın sularına

benim her şeyim sensin, seninle bahtiyarım

o kızlar sarılmış sinene, kollarına

ah güzel İstanbul, pek şirin İstanbul,

ah güzel İstanbul, sen benim canımsın"

1 yorum:

Adsız dedi ki...

simdi izliyorum.
Devrim